Yüzlerce rota ve varış noktası ile uluslararası bir tren seyahati planlamak ilk bakışta göz korkutucu gelebilir.
İtalya’da doğa güzelliğini ve Berlin’deki sokak partilerinin heyecanını yaşamak için tren ve otobüsle 10 günde üç ülke gezdim.
Hayatımın büyük bölümünde uçak yoluyla seyahat ettim.
İrlanda’da yaşarken, uçak dışında diğer tek seçenek Liverpool’a giden feribotlar ve ardından Eurostar’ı yakalamak için Londra’ya gitmek ya da Fransa’nın kuzeyine 16 saatlik bir yelkenli yolculuğuydu.
Uçuş sayılarını biriktirmek bazen bir ‘onur nişanı’ gibi görünüyordu. Köln’e 4 euroluk Ryanair bileti almış ve bunun için kendimle gururlanmıştım.
Ancak uçuşlardan kaynaklanan emisyonların etkisini araştırmak davranışımı değiştirmeme neden oldu. Fransa’ya taşınmak da havaalanlarından uzak durmayı daha da kolaylaştırdı.
Bu yüzden mayıs ayında işten izin aldığımda İtalya, Fransa ve Almanya’yı kapsayan 10 günlük bir seyahat için Avrupa’nın ‘etkileyici ancak kusurlu’ demiryolu ağından yararlanmaya karar verdim.
Daha kısa bir tatil için interrail bileti almalı mıyım?
Yüzlerce rota ve varış noktası ile uluslararası bir tren seyahati planlamak ilk bakışta göz korkutucu gelebilir. Bazen birçok farklı yerden ayrı ayrı bilet almanız gerekebiliyor.
Kimi sivil oluşumlar ‘daha uyumlu bir rezervasyon platformu’ için bastırıyor olsa da, şimdilik en ucuz biletlere ulaşmak için biraz araştırma yapmak ve zaman ayırmanız gerekiyor.
Yolculuğunuza bağlı olarak bir İnterrail bileti incelemeye değer olabilir. Aslında daha pahalıya geleceği için buna önce karşı çıktım.
Bir ay içinde toplamda dört gün seyahat etmek bana 194 euroya mal olacaktı.
Ayrıca bir İnterrail aylık biletiniz olsa dahi, bazı yüksek hızlı tren şirketleri rezervasyon için ayrı ücret alıyor, ve örneğin Trenitalia tarafından işletilen Lyon-Milano Frecciarossa seferi İnterrail abonmanına dahil değil.
Biraz araştırmayla tüm seyahatimi 245 euroya rezerve etmeyi başardım.
Güney Tirol’ü sezon dışında ziyaret etmek kalabalıktan kaçınmak için akıllıca olabilir
İlk durağım İtalya’nın kuzeyindeki Güney Tirol’de bulunan Alp kasabası Ortisei oldu.
Buraya ulaşmak biraz zor ama UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan bu kasabanın manzarası bu bölgeyi ziyaret etmeye fazlasıyla değer.
Lyon’dan Milano’ya Trenitalia tarafından işletilen hızlı trene bindim. Gayet hızlı ve konforlu.
Bu seyahat bana 75 euroya mal oldu ve 4 saat 40 dakika sürdü. Oradan Verona’da aktarma yaparak iki farklı bölgesel trene binmem gerekti, oradan da Bolzano’ya gittim.
Bolzano’da tren var ancak yolculuğun son ayağından kaçınmak istiyorsanız yüksek yerlerde arkadaşlarınızın olması işinizi oldukça kolaylaştırır.
Buraya mayıs veya eylül aylarında gitmenizi tavsiye ederim. Ziyaretim sırasında hava 20 derece civarındaydı. Bu sıcaklık, bölgenin olağanüstü parkurlarında yürüyüş yapmak için mükemmel, yüzmek istiyorsanız yine yeterli bir sıcaklık.
Yol üzerinde Laghetto di Fiè’ye uğradım. Bölgedeki en ünlü göl olmayabilir ama otobüsle ulaşılabiliyor ve bir o kadar da güzel. İyi işaretlenmiş birkaç yürüyüş parkuru var, bu civarda gerçekten bir gün geçirebilirsiniz.
Ortisei’yi mayıs ayında ziyaret etmenin bir diğer avantajı da kayak sezonunun sona ermiş olması ve yaz sezonu öncesi henüz sakin olması.
Güney Tirol’deki yetkililer aşırı turizmle mücadele etmek için yeni turistik konaklama yerlerine sınırlama getirmek istiyor.
Eğer kalabalıktan kaçınmak istiyorsanız, mayıs ya da eylül ayları iyi bir seçim olabilir.
Trenle Münih’e yalnız seyahat etmek
Alplerin serin havasında geçirdiğim üç günün ardından şehre dönme vakti gelmişti.
Bolzano’dan Münih’e giden 19 euroluk otobüs seferleri düzenleyen Flixbus’a bindim. Yaklaşık dört saat sürdü ancak Avusturya’dan Almanya’ya geçerken uçsuz bucaksız vadiler ve bitmek bilmeyen dağlar beni büyülediği için zaman su gibi akıp geçmişti.
Bir şehri 48 saat içinde tam olarak tanımak mümkün olmasa da, bazı yerlerin yalnız gezginlere pek de sıcak davranmadığını gördüm.
Şehrin ünlü bira bahçelerinden biri olan Augustine-Keller’i denedim ve burada beni içerideki bara yönlendirdiler. Hiç boş koltuk yoktu, oradan ayrıldım.
Yalnız gezginler için bir diğer etkinlik de NS-Dokumentationszentrum olabilir. Bu müze eski Nazi karargahının bulunduğu yerde bulunuyor.
Almanya’daki Nazi partisinin tarihini dehşet verici, çarpıcı şekilde ortaya koyuyor. Burada iki saat geçirdim.
Marienplatz’daki ilginç mimariye göz attıktan sonra Slurp Nudelbar’da lezzetli bir ramen yedim ve ana tren istasyonuna yakın Café Bar Shakespeare ilginç bir bar buldum.
Almanya’nın hızlı trenleri yolculuğu bir zevk haline getiriyor
Münih’ten sonra Berlin’e gitmek üzere yola koyuldum. İki şehir arası 4 saat sürüyor.
Tren varışlarında ya da kalkışlarında herhangi bir gecikme olmadı. Tüm seyahatim boyunca bindiğim her tren ve otobüs zamanında kalktı.
Bu noktada, karada seyahat hissinden gerçekten keyif almaya başlamıştım. Kısa bir yolculuğa çok fazla destinasyon sığdırmaya çalıştığım için biraz endişelenmiş olsam da, yolculuklar benim için zevkli geçti.
Müzik dinleyerek Avrupa’da kırsal bölgelerle iç içeydim.
Almanya’da yüksek hızlı trenler özellikle keyifli bir deneyimdi. Ücretsiz WiFİ, acıkırsanız trende restoran bulmak kolay.
Münih’ten Berlin’e bilet için 35 euro ödedim. Almanya’daki sistem; bir koltuk rezerve etmek istiyorsanız isteğe bağlı olarak 4,50 euro ödemenizi gerektiriyor.
Seyahati garanti altına almak istiyorsanız bunu ödemenizi tavsiye ederim. Dönüş yolculuğumda bunu yapmamıştım ve biri bana boş bir koltuk teklif etmeden önce bir süre ayakta beklemek zorunda kaldım.
Berlin’i bahar aylarında ziyaret etmek şart
Tren istasyonundan Berlin’e adım attığım andan itibaren şehri çok sevdim. Şehir soğuk ve kış döneminden sonra ısınmaya başlamıştı.
Şans eseri, her yıl mayıs ayının sonunda düzenlenen Berlin Kültürler Karnavalı için oradaydım.
Bu, pandemi öncesinden bu yana düzenlenen ilk karnavaldı ve şehir, sokakların dünyanın dört bir yanından gelen renk ve müziklerle dolduğu bir karnavale sahne oldu.
Oradayken Berlin gece hayatını da görmem gerekiyordu. Büyük bir tekno hayranı değilim, bu yüzden birisi bana SchwuZ’u görmemi önerdi.
Bir odasında pop klasikleri, diğerinde ise daha tekno tarzı müzikler çalan bir gey kulübü.
Lyon’a dönme vakti gelmişti. Deutsche Bahn’dan 90 euroya bir bilet aldım ve bu da uçak seyahatinden daha ucuza geldi.
Fransa sınırı yakınlarındaki bir aktarma ile seyahatim 10 saatten biraz fazla sürdü. Bu şimdiye kadar yaptığım en uzun tren yolculuğu olmuştu ama nasıl seyahat ettiğiniz önemli.
WiFi sayesinde bazı işlerimi halledebildim ve podcast ile başka şeyler hazırlamıştım.
Yolculuğa çıkmadan önce Fransa, İtalya ve Almanya’yı trenle dolaşmak kulağa çok romantik geliyordu.
Ve gerçekten de beklentilerimi karşıladı. Her bir ülkeyi uçağa bindiğimden çok daha fazla görebildim ve daha ekonomik olmuştu.